Altın Işık Kitap Özeti | Ziya Gökalp

Altın Işık Kitap Özeti | Ziya Gökalp

Kitabın Yazarı : Ziya Gökalp

Türü: Masal türünde yazılmış bir eserdir.

Altın Işık Kitap Konusu

Ziya Gökalp, “Altın Işık” kitabında topladığı halk masallarında, çocuklara iyi bir karakter aşılamaya çalışır. Edebiyatı bir eğitim aracı olarak gördüğü için, çocuklara Türk kültürünün küçük yaşlarda verilmesi gerektiğini savunur.

“Tembel Ahmet ile Küçük Şehzade”de çalışkanlık ve dürüstlüğün önemini; “Keloğlan ile Kuğular”da eninde sonunda haklı olanın kazanacağını vurgular. “Pekmezci Anne”de sabrın; “Keşiş”; “Ne Gördün?” de iyi kalpliliğin yararlarını anlatır. “Aslan Basat”ta Oğuz ilinin Tepegözden kurtulması ile Kurtuluş Savaşı; Aslan Basatın kahramanlığı ile de Türk kahramanları ve Atatürk arasında ilişki kurar.

Ziya Gökalp, yazdığı bu masallarla hem kültürel kaynakların nasıl değerlendirilebileceğini gösterir hem de çocukların ulusal kültür değerleriyle nasıl yetiştirilmesi gerektiğini ortaya koyar.

Kitaptaki on iki metinden yedisi manzum, dördü düzyazı ve biri sahne oyunu biçimindedir. Gökalp’ın ulusal Türk düşüncesini yeniden kurmanın, ancak halk yazım dil ve anlatım özelliklerini belirlemekle mümkün olacağı düşüncesidir.

Türkçeyi en güzel şekilde kullanan yazarlardan biri de Ziya Gökalp’tir.

Ziya Gökalp, tarih bilincini yerleştirmek ve kültürümüzü sevdirmek için planladığı bu eserinde, Türkçeyi en sade şekilde kullanarak bir masal şenliği sunuyor. Bu kitapta masallarımızın tatlı dilini ve anlatımını bulacaksınız.

Altın Işık Kitap Özeti | Ziya Gökalp

Tembel Ahmet:
Bir Padişah’ın aşk yüzünden delirmiş bir oğlu ile üç kızı vardı. Kızlarını evlendirecekti. Teker teker sordu. Büyük ve ortan­ca kız “Siz kimi münasip görürseniz” dediler. Küçük kız ise “Bir genç ile evlenmek isterim” deyince, kızdı ve onu memleketin en tembeli olan “Tembel Ahmet’ ile evlendirdi. Oğlanın tembelliği bir gün kızın iyice tepesini attırınca, başladı odunla kovalamaya. Oğlan evden kaçtı, gitti çalışmaya. Her gün kazancını getirip ka­pıdan veriyor, karısının korkusundan içeri giremiyordu. Bir gün bir kervanda iş bulup, yola çıktı. Yolda bir kuyunun başında su için durdular. Tembel Ahmet kuyuya inip yukarıya su veriyordu. Bu esnada bir kapı görüp içinden girdi. İleride bir köşk, köşkün içinde mahzun mahzun oturan, hapsedilmiş bir kız vardı. Kızı dönüşte kurtarmak üzere anlaştı. Kız ona parmağındaki yüzüğü çıkarıp verdi. Tembel Ahmet, yukarıdaki bahçeden de heybesini nar ile doldurdu. Sonra heybesini eski bir arkadaşı ile evine gön­derdi. Annesi ve karısı narı kesince içinden mücevher çıktı. Bütün narlar öyleydi. Gelin kaynana mücevherleri satıp, çok güzel bir saray yaptırdılar. Padişah, kılık değiştirip bu saraya geldi. Bura­daki adamların hiç birini tanımayamadı.

Kervan sahibi Tembel Ahmet’e bir tepsi verip, Musul Kralına götürmesini söyledi. Kral, Tembel Ahmet’in parmağındaki yüzü­ğün, dört yıldır kayıp kızma ait olduğunu görünce gerçeği öğren­di. Tembel Ahmet’in yanına asker vererek kızını kurtarmasını söyledi. Tembel Ahmet kızı kurtarıp babasının yanına getirdi. Meğer kız, Tembel Ahmet’in kayınbiraderinin nişanlısı imiş. Onu da yanına alıp memleketine Kervanı biraz geride bırakıp, evine geldi. Baktı ki evi bir sa­ray olmuş. Üstünü değiştirip, saraya gitti. Padişah’a durumu bir bir anlattı. Kızı alıp saraya getirince aşk yüzünden delirmiş olan şehzade iyileşti. Düğün dernek oldu, herkes mutlu mesut yaşadı.

Kuğular:
Bir padişahın Nilüfer isimli bir kızı vardı. Hanımı ölünce, bilmeden büyücü bir kadınla evlendi. Kadın kızın yüzüne vücu­duna çıkmaz, siyah bir boya sürdü. Kız çok çirkin oldu. Babası bile yüzüne bakmaz oldu. Büyücü kadın bununla yetinmeyip, kızın on bir erkek kardeşini de kuğu haline soktu. Kuğular saray­dan uçup gittiler. Kardeşleri var diye her zulme katlanan Nilüfer, saraydan ayrılıp yollara düştü. Gide gide bir göl kıyısına geldi, Baktı gölde kuğular yüzüyorlar. Kuğular Nilüfer’i tanıyıp, ona sokuldular. Gece olunca da hepsi eski hallerine döndüler. Kız o zaman bütün kardeşlerini tanıdı. Sabah olunca kardeşler tekrar Kuğu haline döndüler. Aylarca, karşı göl ile diğer göl arasında gidip geldiler. Bir gün rüyasında yaşlı bir kadın Nilüfer’e, “Bir süt golü bulunduğunu, bu gölde yıkanırsa eski haline dönebileceğini söyle­di ” Kız, kardeşlerine rüyasını anlattı. Kızı süt gölüne götürdüler. Yıkanınca eskisinden daha güzel oldu.

Yine bir gece aynı yaşlı kadın rüyasına girerek, “Kardeşlerinin de eski haline dönmesini istiyorsan, mezarlıklardaki ayrık otlarından on bir gömlek örmeli, bu gömlekler bitinceye kadar en ufak bir kelime ko­nuşmamalısın” dedi. Kız başladı gömlekleri örmeye. Bir gün o ülkenin padişahının oğlu gezerken Nilüfer’i görüp, güzelliğine vuruldu. Kız hiç konuşmuyordu. Saraya getirip, kırk gün kırk gece düğün yaptılar. Kız yine susuyor ve durmadan gömlek örü­yordu. Kızın büyücü olduğuna hükmedip, asılmasına karar verdi­ler. Cellat hazırlık yaparken dahi kız son gömleğin son ilmiklerini atıyordu. Nihayet bitirdi. Bu arada on bir kuğu gelip etrafına dizildiler. Kız gömlekleri birer birer onlara giydirince, on bir tane genç babayiğit delikanlı ortaya çıktı. Kız padişaha durumu anlattı. Babaları durumdan haberdar edilince, gelip evlatlarını bağrına bastı. Kız ile diğer ülkenin padişahının oğlu ile kırk gün kırk gece düğün yaptılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Web Tasarım